Salkım saçak bir akşam. Saat yarımı aştı. Günlerim gecelerime
aşık, gecelerimin yarası ağır, gündüzlerime değdi geçmişim... Ne nağmeler
dinlettim kendime, çatallandı sesim, kısıldı, titredi... Konuşamasam da,
kusamasam da içimdeki kelimeleri, yazdım... Oysa ne bir eksik kaldım kendimden,
ne bir eksik vardı... Belki temiz değildi kağıdım, yırtılmış kenarlarıyla
bekliyor ve ben bakıyordum ona, yıpranmış kelamlarımla buluşturdum. Yıllanmış
sakallarımdaydı beyaz, tıpkı kararmış kağıdımın köşesine sinmişçesine parıldadı
köşesinden. Gecenin karanlığında parlayan bir yıldız tanesi gibi. Karşıdan ne
kadar da küçük görünse aslında bir devdi, içine dünyaları sığdıran, yüreğinde
dizeleri gizlemiş bir dev...
Avuçlarımı birleştirdim, kolay
görünse de değil, yorulmuş bir dünyanın yorgun, yavaş ve istemsiz dönüşlerine
tutundum, kendime pay çıkardım, sürprizlere alıştırdım kendimi, düşündüm, artık
eskitmiyor cümleler, zifiri karanlıkta durgun hareketlerle geçiyorum dünümden...
Dizdiğim kelimeler kısa, özünde
kayboldum, özümde benim, bir döngü içinde yalpaladım, bu benim kendimle
savaşımdan başka bir şey değil, kendimle geçim savaşlarıma mağlubum.
Kaybettiğim zaferlerin çoğu kendime, ne beklentilerime bir cevap buldum ne de
beklentilerimin cevabını, iki farklı ses içinde boğulmuş, içinde birkaç umut
kalıntısına sığınmış bir zamandayım...
Vesselam
Hayatımızın değişik dönemlerinde benzer duyguları yaşıyoruz. Bence yaşamayan yok gibidir; varım diyen de yalan söylüyordur, ya da ölmüştür de haberi yoktur. :)
YanıtlaSilazılarınızı okudum. Bende blogger'a yeni katıldım. Desteklerinizi bekliyorum.İzleyici olarak size katıldım. İyi günler diliyorum.
YanıtlaSil